Konsomatris olmak suç mu ?

Emir

New member
[Konsomatris Olmak Suç mu? Bir Hikâye Üzerinden Düşünelim]

Merhaba, bugün bir konuyu paylaşmak istiyorum. Bazen, hayatın içinde birbirimizi anlamaya çalışırken, karşımıza hiç beklemediğimiz sorular çıkabiliyor. Geçenlerde, eski bir arkadaşım Melis ile uzun bir aradan sonra bir araya geldim. Sohbetin sonunda, gözlerinde bir merak ışığı belirdi ve bana, "Konsomatris olmak suç mu?" diye sordu. Bu soru basit gibi görünebilir, ama düşündükçe çok daha derin anlamlar taşıdığını fark ettim. Gelin, size bu soruyu soran kişinin bakış açısını nasıl şekillendirdiğini ve bunun toplumsal anlamda nasıl bir yankı uyandırabileceğini, bir hikâye aracılığıyla anlatayım.

[Bölüm 1: Bir Gece, İki Karar]

Ayşe, 26 yaşındaydı. Genç yaşında hayatını yeniden kurmak zorunda kalmış, birkaç yıldır farklı işlerde çalıştıktan sonra, gelirini arttırmak için yeni bir iş arayışına girmişti. İş arayışı, Ayşe’yi bazı karanlık noktalara da götürmüştü. Bir gün, bir arkadaşının tavsiyesiyle, konsomatrislik yapan bir ajansla iletişime geçti. Bu işin çok yüksek kazançlar sunduğunu duymuştu. Ayşe için bu, yeni bir fırsat gibi görünüyordu, fakat aynı zamanda vicdanını da sorgulayan bir düşünceydi.

Ayşe, konsomatris olmanın hukuki bir suç olup olmadığına karar verememişti. Bir yanda büyük bir gelir beklentisi, diğer yanda ailesinin, toplumun ve kendi değer yargılarının baskısı vardı. "Bir işin suç olup olmadığını, sadece onun yasalarla tanımlanıp tanımlanmadığına göre mi belirleriz?" diye düşündü. O an bir karar vermek zorunda hissetti. Sonuçta, toplumda her şeyin yasalarla belirlenmesi gerektiğini, öyleyse bu işin de yasalarla düzenlenmesi gerektiğini düşündü.

[Bölüm 2: Emre’nin Bakış Açısı – Çözüm Odaklı ve Stratejik Bir Perspektif]

Bir hafta sonra, Ayşe bu soruyu bir de erkek arkadaşı Emre'ye sormak istedi. Emre, analitik ve çözüm odaklı biri olarak her zaman problemleri hızlıca çözmeye çalışıyordu. Ayşe, ona cesaretini topladı ve “Konsomatris olmak suç mu?” diye sordu.

Emre, biraz düşündü ve sakin bir şekilde yanıt verdi: “Aslında, bunu hukuk açısından değerlendirdiğinde, bu iş bazı ülkelerde yasaldır, bazı ülkelerde yasaklanmıştır. Ancak bence esas soru, bu işin toplumsal olarak nasıl algılandığı ve bundan nasıl fayda sağlanabileceğidir. Yani, hukuki açıdan suç değilse, ama toplumsal açıdan hala baskı varsa, bu işin sürdürülebilirliği nasıl olacak?”

Emre’nin yaklaşımı, oldukça stratejikti. O, hukuki ve toplumsal normları göz önünde bulundurmakla birlikte, bu işin çok daha geniş bir perspektiften ele alınması gerektiğini söylüyordu. Yani, sadece yasaların varlığı ya da yokluğu, bir şeyin ne kadar kabul edilebilir olduğuna karar vermek için yeterli değildi. Bu işin toplumsal etkileri ve bireylerin nasıl hissettikleri de önemliydi.

[Bölüm 3: Elif’in Perspektifi – Empatik Bir Yorum]

Ayşe, bu düşüncelerle birlikte bir süre yalnız kaldı. Birkaç gün sonra, Elif ile bir kafede karşılaştı. Elif, çok empatik bir insandı; insanları anlamada ve onların duygusal ihtiyaçlarına cevap vermede çok iyiydi. Ayşe, nihayet ona da bu soruyu sormaya karar verdi.

“Bence bu işin suç olup olmadığına odaklanmamalıyız,” dedi Elif, gözlerinde derin bir anlayışla. “Konsomatris olmak, toplumsal normlara ve bireysel değerlere dayanır. Ancak bu işin yapılması, çoğu zaman bir ihtiyaçtan doğar ve bu kişiler, duygusal olarak da bazı boşlukları doldurur. Hem erkekler hem de kadınlar bazen yalnızlık, boşluk veya farklı duygusal durumlarla başa çıkmak için bu hizmeti alır.”

Elif, insanları anlamanın ve onların hikayelerine saygı duymanın önemini vurguladı. “Birçok kişi, toplumsal normlara göre ‘kötü’ bir şey olarak görse de, bu aslında kişinin kendi kararına bağlıdır. İhtiyaç duyduğu bir şey için bu yolu seçmesi, ona sadece finansal değil, duygusal anlamda da bir şey sunuyor olabilir. Önemli olan, bu işin insanların hayatlarını daha iyi bir noktaya taşımasıdır.”

[Bölüm 4: Toplumsal ve Tarihsel Bağlamda Değerlendirme]

Ayşe, bir yanda Emre’nin hukuki bakış açısını, diğer yanda Elif’in empatik yaklaşımını düşündü. O zaman aklına geldi: Bu konu aslında yalnızca kişisel değil, toplumsal bir meseledir. Konsomatrislik, tarihsel olarak toplumların cinsel normları, kadın-erkek ilişkileri ve ekonomik yapılarıyla bağlantılı bir kavramdır.

Ayşe, kadının ve erkeğin bu işin içinde nasıl farklı roller üstlendiğini de göz önünde bulundurdu. Erkekler, çoğu zaman çözüm odaklı yaklaşımlar sergilerken, kadınlar daha çok ilişkisel ve empatik bir anlayışla durumu ele alıyorlardı. Bu farklılıklar, toplumun gelişim düzeyine göre de değişkenlik gösterebilirdi.

Toplumlar zamanla daha çok cinsiyet eşitliği ve insan haklarına dayalı bir yapıya evrildikçe, bu işin hukuki çerçevesi de değişebilir. Belki de gelecekte, konsomatrislik, toplumsal normlarla paralel olarak, insanlar tarafından daha kabul edilir hale gelebilir.

[Bölüm 5: Sonuç ve Sorular]

Ayşe, Emre’nin mantıklı, stratejik düşüncesi ve Elif’in duygusal bakış açısını dengeleyerek bir karar verdi. Ancak asıl soru, hala çözülmemişti: Konsomatris olmak suç mu? Bu soruya verilecek yanıt, toplumların değerleriyle, insanların bireysel seçimleriyle şekillenecek bir mesele gibi görünüyor.

Sizce, bu işin suç olup olmadığı yalnızca hukuki bir konu mudur, yoksa toplumsal bir normla mı ilgilidir? Toplumun bu konudaki değişen bakış açıları, gelecekte nasıl şekillenebilir? Bu meselede hukuki ve toplumsal normlar arasında nasıl bir denge kurulabilir?

Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi paylaşarak, bu konuyu daha derinlemesine inceleyebiliriz.