Türkiye hangi eğitim felsefesini kullanıyor ?

Ceren

New member
Türkiye'deki Eğitim Felsefesi: Ne Durumdayız?

Eğitim sistemi, toplumların gelişiminde kritik bir rol oynar. Bu nedenle, hangi eğitim felsefesinin uygulandığı, sadece öğrenciler için değil, tüm toplum için belirleyici bir faktördür. Türkiye'de yıllardır eğitim felsefesi, ulusal hedefler, kültürel normlar ve toplumsal dinamikler doğrultusunda şekilleniyor. Ancak, bu süreç ne kadar etkili? Türkiye'deki eğitim felsefesinin genelde ne olduğu ve farklı bakış açılarıyla nasıl değerlendirildiği üzerine biraz derinlemesine düşünmek önemli. Hem erkeklerin, hem de kadınların bu konuda farklı yaklaşımlar sergilediği gözlemleniyor. Bu yazı, eğitim felsefesini karşılaştırmalı bir şekilde inceleyecek, toplumsal cinsiyetin eğitim anlayışını nasıl şekillendirdiğine dair farklı perspektiflere yer verecek.

Türkiye'nin Eğitim Felsefesi: İnsan Odaklı mı, Sistem Odaklı mı?

Türkiye'nin eğitim felsefesi tarihsel olarak Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanır. 1924'teki Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitimde birliği sağlamak ve eğitimde laiklik ilkelerini yerleştirmek için atılmış önemli bir adımdı. 1980'li yıllardan itibaren ise daha çok “verimlilik” ve “sistematik başarı” odaklı bir eğitim anlayışı benimsenmeye başlandı. Bu dönemde öğrencilerin bireysel gelişimleri değil, sınavlardaki başarıları daha ön plana çıktı. Peki, bu sistem ne kadar etkili oldu? Verilere göre, Türkiye’nin PISA sınavlarındaki başarısı son yıllarda giderek daha düşük seviyelere geriledi (OECD, 2022). Bu, eğitim felsefesinin sistemsel bir yaklaşımdan çok daha bütünsel bir perspektife kayması gerektiğini gösteriyor.

Ancak bir noktada duralım: Eğitimde başarı yalnızca akademik verimlilikle ölçülebilir mi? Yoksa toplumsal beceriler, duygusal zeka ve özgüven gibi faktörler de bu başarıyı tanımlayan önemli unsurlar olabilir mi?

Erkeklerin Bakış Açısı: Objektif ve Veriye Dayalı Bir Yaklaşım

Erkeklerin eğitimle ilgili bakış açıları genellikle daha veri odaklı ve objektif olur. Eğitimde erkekler çoğunlukla başarıyı, sistemin sunduğu akademik verilere dayalı olarak değerlendirir. Türkiye'de, özellikle erkeklerin yoğun olduğu bölümlerde eğitim daha çok sınav ve müfredat temelli bir yapıdadır. Bu bakış açısı, çoğunlukla eğitimdeki başarıyı nicel verilerle ölçmeye dayalıdır. Türkiye’deki üniversite giriş sınavlarının her yıl daha zor hale gelmesi, öğrencilerin başarılı olabilmek için daha fazla teorik bilgiye dayalı çalışmalar yapmalarını gerektiriyor. Bu sistem, erkeklerin daha kolay adapte olduğu bir modeldir çünkü sistem çoğunlukla soyut düşünme ve analitik becerileri ön planda tutar.

Örneğin, TÜBİTAK gibi bilimsel organizasyonların desteklediği projelerde erkeklerin daha aktif yer aldığı gözlemlenmiştir. Bu da, erkeklerin veriye dayalı ve ölçülebilir başarı anlayışının eğitimdeki performanslarını nasıl şekillendirdiğine bir örnek teşkil eder. Eğitimdeki başarılar genellikle sistemin objektif verilerine bakılarak değerlendirilirken, duygusal ya da sosyal beceriler genellikle göz ardı edilir. Bu, Türkiye'deki eğitim felsefesinin bir eksikliği olabilir, çünkü sadece akademik başarı tek başına yeterli olmayabilir.

Kadınların Bakış Açısı: Eğitimde Toplumsal ve Duygusal Boyut

Kadınlar ise eğitimi genellikle toplumsal ve duygusal etkiler üzerinden değerlendiriyor. Eğitim, onlara sadece bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal normlar, rol model alma ve empati gibi duygusal becerilerle de şekillenir. Türkiye'deki eğitimde, kadınlar genellikle daha fazla duygusal zeka ve iletişim becerileri üzerine yoğunlaşır. Kadınların sınıflarda daha empatik ve işbirliğine dayalı bir yaklaşım sergiledikleri, grup çalışmalarına daha yatkın oldukları gözlemlenmektedir. Bu da, eğitimde başarıyı sadece notlar ve sınavlarla ölçmenin yetersiz olduğu bir bakış açısını yaratır.

Ayrıca, Türkiye'deki kadınların eğitim hayatındaki zorlukları da göz önünde bulundurulmalıdır. Erkeklere göre daha az fırsat buldukları ve daha fazla toplumsal baskıya maruz kaldıkları bir ortamda eğitim almak, onların bu sisteme daha farklı bir gözle bakmalarına neden olmuştur. Örneğin, kadınların özellikle STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) alanlarında erkeklere göre daha az temsil edilmesi, eğitimde fırsat eşitsizliğinin bir yansımasıdır. Kadınlar, eğitimdeki toplumsal eşitsizliklerin farkında olarak, genellikle duygusal ve toplumsal bağlamda daha derinlemesine analizler yaparlar.

Eğitim Felsefesi Üzerine Bir Tartışma

Eğitimde başarı, sadece akademik başarı ile mi ölçülmeli, yoksa duygusal ve toplumsal beceriler de dikkate alınmalı mı? Erkeklerin veri odaklı başarıya odaklanmalarının, onları daha güçlü bir akademik performansa yönlendirdiği doğrudur. Ancak bu durum, onların duygusal zekalarını ya da toplumsal becerilerini göz ardı etmemize yol açmamalıdır. Kadınların toplumsal ve duygusal bağlamda eğitimleri değerlendirme biçimi ise toplumsal eşitlik ve bütünsel gelişim açısından oldukça önemli. Ancak bu yaklaşım, bazen sistemin sunduğu somut başarılar kadar etkili olamayabiliyor.

Türkiye'deki eğitim felsefesinin bir dengeyi bulması gerektiği aşikâr. Veriye dayalı başarı anlayışının yanında, duygusal ve toplumsal yönleri de kapsayan bir eğitim felsefesi benimsemek, daha sağlıklı bir toplum için gerekli olabilir.

Sonuç ve Sorular

Türkiye’nin eğitim felsefesi, hem sistemsel hem de toplumsal boyutlarıyla oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Erkeklerin daha çok akademik başarıya odaklanarak sistemin sunduğu verilere dayanırken, kadınlar eğitimi duygusal ve toplumsal açıdan değerlendirir. Ancak her iki bakış açısı da kendi içinde geçerlidir.

Peki, sizce Türkiye'nin eğitim felsefesi hangi noktada eksik? Eğitimde başarıyı sadece sınav sonuçları üzerinden mi değerlendirmeliyiz, yoksa duygusal ve toplumsal gelişim de ne kadar önemli? Bu sorular üzerinden tartışmaya ne dersiniz?