Güneş Varken Çiçek Sulanır Mı? – Bir Hikâyenin Gölgesinde Saklı Gerçek
Selam dostlar,
Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir cümle duyarız, basit gelir ama içinde bir ömürlük anlam gizlidir ya… İşte benim hikâyem de öyle bir cümlenin peşinden başladı: “Güneş varken çiçek sulanır mı?”
O gün, sadece bir çiçekten değil, insanın içinde filizlenen sabırdan, sevgiden, anlayıştan bahsediyordu hayat. Ve bu hikâyede bir kadın vardı; Elif… bir de bir adam; Murat.
“Bir Söz, Bir Sabah ve Islak Yapraklar”
Elif sabahları erken uyanmayı severdi. Güneş daha yeni doğarken balkonuna çıkar, ellerinde sulama kabı, saksılarına dokunarak konuşurdu.
— “Günaydın canım sardunyam, nasılsın bakalım bugün?”
Murat ise o sırada mutfakta kahvesini hazırlardı. Onun için sabah, plan yapma vaktidir. Günün programı, yapılacak işler, çözülecek sorunlar...
Bir sabah, Elif’in balkonun ortasında saksılara su verirken durduğunu fark etti.
— “Elif,” dedi merakla, “güneşin altında çiçek sulanmaz. Yanarsın, toprağı da yakarsın.”
Elif gülümsedi, sanki bu uyarıyı duymamış gibi yaparak su vermeye devam etti.
— “Ama bazen çiçek susar Murat,” dedi. “Bekleyemeyecek kadar susar.”
Murat omuz silkti. Onun dünyasında işler belli kurallar ve zamanlamalarla yürürdü. Ama Elif’in dünyasında zaman, duyguların ritmine göre akardı.
“Kuruyan Topraklar ve Suskun Kalpler”
O yaz çok sıcaktı. Güneş yakıyor, hava nemsizdi. Murat, her sabah işine giderken balkonun o küçük cennetini görür ama anlamazdı.
Bir gün Elif’in çiçeklerinden biri solmuştu. Güneş altında fazla kalmış, toprağı çatlamıştı. Murat bunu fark edip hemen söyledi:
— “Bak işte, sana dememiş miydim? Güneş varken sulanmaz o çiçek.”
Elif sessiz kaldı. Oysa o çiçek, güneşte susuz kalmasın diye sulanmıştı. Ama Murat, suyun zamanlamasına takılmış, niyeti görmemişti.
İşte o gün Elif düşündü: “Bazı insanlar, çiçeklerin neden sulandığını değil, ne zaman sulandığını konuşur.”
“Bir Akşamüstü Sessizliği”
Bir akşamüstü, güneş batarken balkonun kapısında durdular. Gözleri bir saksıdaki solmuş menekşeye takıldı.
Murat derin bir nefes aldı.
— “İstersen yenisini alalım, bu kurtulmaz artık,” dedi.
Elif başını salladı.
— “Yenisi değil Murat, biraz ilgi kurtarır onu. Her şeyin çözümü yenisini almak değil.”
O an Murat sustu. Çünkü Elif’in sadece bir çiçekten değil, aralarındaki sessizlikten bahsettiğini hissetti.
Bazı şeyler güneşin altında kurur, bazı duygular da fazlasıyla mantık ışığında yanar.
Elif’in menekşesi o gün yeniden sulandı. Ama bu sefer Elif değil, Murat döktü suyu toprağa. Ellerindeki kabın titremesini Elif fark etti, bir şey demedi. O küçük an, aralarındaki kırılmışlığı yumuşattı.
“Güneşin Altında Bir Farkındalık”
Ertesi sabah Murat erken kalktı. Balkona çıktı, güneş henüz yükseliyordu. Elif hâlâ uyuyordu. Murat eline sulama kabını aldı, sessizce çiçeklere su verdi.
O anda fark etti ki, mesele güneşin varlığı değil, suyun niyetiymiş.
Güneş yaksa da, bazen susuzluk daha fazla yakar.
O gün Murat, internette arama yaptı: “Güneş varken çiçek sulanır mı?”
Karşısına çıkan cevaplarda hep aynı şey yazıyordu: “Sulamayın. Yapraklar yanar.”
Ama Murat artık biliyordu, bu cevap teknikti… Hayatın duygusal tarafı başka söylüyordu. Çünkü bazı çiçekler, yanlış zamanda verilen bir damla suyla bile yeniden yaşama tutunabiliyordu.
“Forumdaşlara Bir Soru: Siz Ne Zaman Suluyorsunuz?”
Dostlar, siz hiç yanlış zamanda doğru şeyi yaptınız mı?
Bazen biri size “şimdi zamanı değil” dedi ama içinizde bir ses “ama hissettim” dedi mi?
Elif’in hikâyesi bana şunu öğretti: Doğru zaman, kalbin söylediği andır.
Belki çiçeği güneş altında sulamak hatadır, ama sevgiyle yapılan her hata bir ders olur.
Bazı ilişkiler de öyle değil mi? Fazla ilgiyle boğulur, fazla bekleyişle kurur.
Murat için bu hikâye bir uyanıştı. Artık her sabah, Elif’in konuştuğu çiçekleri o da dinliyor, bazen onlarla konuşuyordu. “Bugün nasılsın menekşe?” diye fısıldarken, Elif içeriden gülümsüyordu.
“Güneşin Öğrettiği”
Hayat bize sürekli mantıklı olmayı öğretiyor. “Bekle”, “sabret”, “doğru zamanı bul.”
Ama bazı duygular zaman tanımaz.
Tıpkı Elif gibi… O, güneşin altında bile su dökmekten çekinmedi. Çünkü sevgi bazen yanmayı göze alır.
Murat’ın gözünde “mantıksızlık” olan şey, aslında Elif’in kalbinde “merhamet”ti.
Ve sonunda Murat da anladı: Güneş varken bile sulanır bazen çiçek, çünkü susuzluk daha ağırdır yanmaktan.
“Sonuç: Güneşin Altında Bile Sevgiyi Esirgeme”
Evet dostlar, “Güneş varken çiçek sulanır mı?”
Belki teknik olarak hayır… ama duygusal olarak, bazen evet.
Çünkü bazen bir damla su, bir cümle, bir bakış; tam da o an verilmelidir.
Elif’in menekşesi hâlâ yaşıyor. Murat artık zamanlamayı değil, sevgiyi öğreniyor.
Ve belki biz de bu hikâyeden şunu almalıyız:
Hayatta bazı şeyleri kurallar değil, kalpler belirler.
Şimdi siz söyleyin forumdaşlar…
Sizce sevgi, ne zaman verilmelidir?
Güneşin altında mı, yoksa gölgede mi?
Selam dostlar,
Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir cümle duyarız, basit gelir ama içinde bir ömürlük anlam gizlidir ya… İşte benim hikâyem de öyle bir cümlenin peşinden başladı: “Güneş varken çiçek sulanır mı?”
O gün, sadece bir çiçekten değil, insanın içinde filizlenen sabırdan, sevgiden, anlayıştan bahsediyordu hayat. Ve bu hikâyede bir kadın vardı; Elif… bir de bir adam; Murat.
“Bir Söz, Bir Sabah ve Islak Yapraklar”
Elif sabahları erken uyanmayı severdi. Güneş daha yeni doğarken balkonuna çıkar, ellerinde sulama kabı, saksılarına dokunarak konuşurdu.
— “Günaydın canım sardunyam, nasılsın bakalım bugün?”
Murat ise o sırada mutfakta kahvesini hazırlardı. Onun için sabah, plan yapma vaktidir. Günün programı, yapılacak işler, çözülecek sorunlar...
Bir sabah, Elif’in balkonun ortasında saksılara su verirken durduğunu fark etti.
— “Elif,” dedi merakla, “güneşin altında çiçek sulanmaz. Yanarsın, toprağı da yakarsın.”
Elif gülümsedi, sanki bu uyarıyı duymamış gibi yaparak su vermeye devam etti.
— “Ama bazen çiçek susar Murat,” dedi. “Bekleyemeyecek kadar susar.”
Murat omuz silkti. Onun dünyasında işler belli kurallar ve zamanlamalarla yürürdü. Ama Elif’in dünyasında zaman, duyguların ritmine göre akardı.
“Kuruyan Topraklar ve Suskun Kalpler”
O yaz çok sıcaktı. Güneş yakıyor, hava nemsizdi. Murat, her sabah işine giderken balkonun o küçük cennetini görür ama anlamazdı.
Bir gün Elif’in çiçeklerinden biri solmuştu. Güneş altında fazla kalmış, toprağı çatlamıştı. Murat bunu fark edip hemen söyledi:
— “Bak işte, sana dememiş miydim? Güneş varken sulanmaz o çiçek.”
Elif sessiz kaldı. Oysa o çiçek, güneşte susuz kalmasın diye sulanmıştı. Ama Murat, suyun zamanlamasına takılmış, niyeti görmemişti.
İşte o gün Elif düşündü: “Bazı insanlar, çiçeklerin neden sulandığını değil, ne zaman sulandığını konuşur.”
“Bir Akşamüstü Sessizliği”
Bir akşamüstü, güneş batarken balkonun kapısında durdular. Gözleri bir saksıdaki solmuş menekşeye takıldı.
Murat derin bir nefes aldı.
— “İstersen yenisini alalım, bu kurtulmaz artık,” dedi.
Elif başını salladı.
— “Yenisi değil Murat, biraz ilgi kurtarır onu. Her şeyin çözümü yenisini almak değil.”
O an Murat sustu. Çünkü Elif’in sadece bir çiçekten değil, aralarındaki sessizlikten bahsettiğini hissetti.
Bazı şeyler güneşin altında kurur, bazı duygular da fazlasıyla mantık ışığında yanar.
Elif’in menekşesi o gün yeniden sulandı. Ama bu sefer Elif değil, Murat döktü suyu toprağa. Ellerindeki kabın titremesini Elif fark etti, bir şey demedi. O küçük an, aralarındaki kırılmışlığı yumuşattı.
“Güneşin Altında Bir Farkındalık”
Ertesi sabah Murat erken kalktı. Balkona çıktı, güneş henüz yükseliyordu. Elif hâlâ uyuyordu. Murat eline sulama kabını aldı, sessizce çiçeklere su verdi.
O anda fark etti ki, mesele güneşin varlığı değil, suyun niyetiymiş.
Güneş yaksa da, bazen susuzluk daha fazla yakar.
O gün Murat, internette arama yaptı: “Güneş varken çiçek sulanır mı?”
Karşısına çıkan cevaplarda hep aynı şey yazıyordu: “Sulamayın. Yapraklar yanar.”
Ama Murat artık biliyordu, bu cevap teknikti… Hayatın duygusal tarafı başka söylüyordu. Çünkü bazı çiçekler, yanlış zamanda verilen bir damla suyla bile yeniden yaşama tutunabiliyordu.
“Forumdaşlara Bir Soru: Siz Ne Zaman Suluyorsunuz?”
Dostlar, siz hiç yanlış zamanda doğru şeyi yaptınız mı?
Bazen biri size “şimdi zamanı değil” dedi ama içinizde bir ses “ama hissettim” dedi mi?
Elif’in hikâyesi bana şunu öğretti: Doğru zaman, kalbin söylediği andır.
Belki çiçeği güneş altında sulamak hatadır, ama sevgiyle yapılan her hata bir ders olur.
Bazı ilişkiler de öyle değil mi? Fazla ilgiyle boğulur, fazla bekleyişle kurur.
Murat için bu hikâye bir uyanıştı. Artık her sabah, Elif’in konuştuğu çiçekleri o da dinliyor, bazen onlarla konuşuyordu. “Bugün nasılsın menekşe?” diye fısıldarken, Elif içeriden gülümsüyordu.
“Güneşin Öğrettiği”
Hayat bize sürekli mantıklı olmayı öğretiyor. “Bekle”, “sabret”, “doğru zamanı bul.”
Ama bazı duygular zaman tanımaz.
Tıpkı Elif gibi… O, güneşin altında bile su dökmekten çekinmedi. Çünkü sevgi bazen yanmayı göze alır.
Murat’ın gözünde “mantıksızlık” olan şey, aslında Elif’in kalbinde “merhamet”ti.
Ve sonunda Murat da anladı: Güneş varken bile sulanır bazen çiçek, çünkü susuzluk daha ağırdır yanmaktan.
“Sonuç: Güneşin Altında Bile Sevgiyi Esirgeme”
Evet dostlar, “Güneş varken çiçek sulanır mı?”
Belki teknik olarak hayır… ama duygusal olarak, bazen evet.
Çünkü bazen bir damla su, bir cümle, bir bakış; tam da o an verilmelidir.
Elif’in menekşesi hâlâ yaşıyor. Murat artık zamanlamayı değil, sevgiyi öğreniyor.
Ve belki biz de bu hikâyeden şunu almalıyız:
Hayatta bazı şeyleri kurallar değil, kalpler belirler.
Şimdi siz söyleyin forumdaşlar…
Sizce sevgi, ne zaman verilmelidir?
Güneşin altında mı, yoksa gölgede mi?